Kaygı ve korku, hepimizin günlük hayatta karşılaştığı doğal duygular. Beynimizin, nahoş sonuçlar doğurabilecek durumları önceden belirlemesi ve bu durumlara karşı bir savunma mekanizması oluşturması sayesinde evrim ağacında hala yerimizi koruyor ve soyumuzu devam ettirebiliyoruz. Atalarımızda kaygı ve korku duyguları olmasaydı, çoğunun yaşamı savanada bir aslanın öğle yemeği olarak sonlanabilirdi. Her gün, çeşitli kaygılarımızın oluşturduğu motor gücüyle güvenliğimizi sağlıyor ve yaptığımız işlere daha özen gösteriyoruz. Yönetebildiğimiz, yönlendirebildiğimiz ve dozunu kontrol edebildiğimiz müddetçe kaygı ve korku duygularının düşmanımız değil, bilakis dostumuz olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii ki bizler, yetişkin bireyler olarak muhakeme yeteneğine sahibiz; mantık ve akıl yürütme yetilerimiz ile kaygılarımızın üstesinden gelebiliyoruz çoğu zaman. Kafamızda sebep-sonuç ilişkisi oluşturabiliyor, tecrübelerimizi ve istatistikleri yorumlayıp olasılıkları hesaplayabiliyor ve kaygılarımızı dizginleyebiliyoruz. Çocuklar içinse kaygıyla baş etmek biraz daha zorlayıcı… Tecrübelerinden sonuç çıkaracak kadar yaşam tecrübeleri yok, muhakeme yetenekleri sınırlı ve akıl yürütme yetileri henüz yerleşmemiş. Sebep-sonuç ilişkisi oluşturmada, büyük resmi görmede bizim kadar meleke sahibi değiller ve bu yüzden de kaygı duygusu hayatlarını bize nazaran çok daha çabuk etkisi altına alabiliyor.
Erken ebeveynlik dönemlerinden itibaren anne-babalar uzun yıllar boyunca çocuklarının kaygı ve korkularına şahit oluyorlar. Bebeklerde yabancı kaygısı, bir yabancıyla yüz yüze geldiklerinde ebeveynin boynuna sımsıkı sarılarak kendini gösterirken, 10-18 aylık olduklarında ebeveynden ayrı kalma kaygısı ortaya çıkar. 4-6 yaşlık dönemde oluşan kaygılar ise çoklukla hayalet, canavar gibi gerçeklik dışı şeyler üzerinedir. 7 yaşından sonraki kaygı ve korkularsa artık gerçeklik temelinde şekillenir ve yaralanma kaygısı, doğal afet korkusu gibi duygularla kendini gösterir.
Çocuklar büyüdükçe bir kaygının yerini başka bir kaygı alır; kaygı duygusunun temeli aynı kalsa da gerekçeleri yaşa ve koşullara göre değişiklik gösterir.
Kaygılı çocuğa yaklaşırken, korkularını güçlendirmeden hislerine saygı duymanız gerektiğinin bilincinde olmak gerek. Zira başta da söylediğimiz gibi, bunlar bizim için olduğu kadar, çocuklar için de doğal duygular; sebepleri bize mantıklı gelse de gelmese de…
Peki kaygılı çocuğa nasıl yardımcı olmalı, nasıl yaklaşmalı ve onunla nasıl iletişim kurmalı? Anne babalar, kaygı içerisindeki çocuklarını nasıl rahatlatabilir, onlara nasıl destek olabilirler? Yapılması gerekenlerin yanı sıra kaygılı çocuğa yapılmaması, söylenmemesi gereken şeyler neler?
Kaygılı çocuğa el uzatmak: Yapılacak ve yapılmayacak şeyler
New York Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü’nde görev yapan Dr. Clark Goldstein, yaptığı araştırma ve incelemeler sonucunda ebeveynlere, kaygılı çocuğa yardımcı olmalarında yol gösterici bir çalışma sunmuş. Anne babalığın okulu olmasa da, bu çalışmayla ebeveynlerin “Ya çocuğuma yanlış şekilde yaklaşırsam, yanlış bir şey söylersem ?” kaygılarına çözüm bulmaları mümkün.
1. Amacınız kaygı duygusunu ortadan kaldırmak değil; çocuğunuza bu duyguyu yönetmesinde yardımcı olmak.
Elbette hiçbir anne baba çocuğunu mutsuz görmek istemez fakat stres yaratan unsurları ortadan kaldırmaya çalışmak kaygılı çocuğa yapılabilecek en doğru şey değil. Doğru olan, çocuğa kaygılarıyla başa çıkmayı öğreterek olabilecek en iyi şekilde işlev göstermelerini sağlamaktır. Bu şekilde zaten kaygı zaman içerisinde azalacak ve hatta ortadan kalkacaktır.
2. Sırf çocuğunuzu kaygılandırdığı gerekçesiyle olayları görmezden gelmeyin.
Kaygı yaratan unsurları çocuğun dünyasından uzak tutmaya çalışmak, görmesine ve yaşamasına engel olmak onun kısa süreliğine kendini iyi hissetmesini sağlasa da, uzun vadede kaygıyı besleyecek ve kaygı düzeyini arttıracaktır. Örneğin bir çocuk rahatsız edici bir bir durumda kaygılanır ve ağlamaya başlar -manipüle etmek için değil, öyle hissettiği için. Ebeveynler ne yapar? Ya kaygılı çocuğu ya da kaygı tetikleyici unsuru ortamdan uzaklaştırır. Fakat bu yaklaşım çocuk açısından eğitici ve öğretici olmayacak ve sürekli tekrarlayacaktır.
3. Pozitif -fakat gerçekçi- beklentilerinizi ifade edin.
Kaygılı çocuğa gerçekçi olmayan sözler veremezsiniz; sınavının kötü geçmeyeceğini, paten kaymayı öğrenirken çok eğleneceğini veya sınıfın önünde bir konuşma yaptığında hiçbir arkadaşının ona gülmeyeceğinin sözünü veremezsiniz. Fakat her olası sonuçlar ne olursa olsun, hepsiyle başa çıkabileceğinin ve istenmeyen sonuçların üstesinden gelebileceğinin güvenini verebilirsiniz. Kaygılı çocuğa korkularıyla yüzleşmeyi öğretirseniz, kaygısı da zamanla azalacaktır. Gerçekçi yaklaşımlar, neyle ne ölçüde baş edebileceği konusunda çocuğa fikir verecektir.
4. Duygularına saygı gösterin fakat onları körüklemeyin.
Bir kaygının haklılığı, ondan kaçınma konusunda anlaşmayı getirmez beraberinde. Örneğin, eğer çocuğun aşı zamanı gelmişse ve doktora gitmesi gerekiyorsa onun korkularını küçümsemeyin elbette fakat o korkuları büyütmelerine de fırsat tanımayın. Empatiyle onu dinleyin, gerçekte neden kaygılandığını fark etmesine yardımcı olun ve durumla yüzleşme konusunda cesaretlendirin. Vereceğiniz mesaj şu: Korktuğunu biliyorum, bu normal bir durum. Yanındayım ve beraber bunun üstesinden gelebiliriz.”
5. Yönlendirici sorular sormayın.
Çocuğun hislerini ifade etmesini teşvik ederken, yönlendirici sorulardan uzak durun. “Sınav yüzünden endişeli misin, korkuyor musun?” diye sormak yerine “Sınavla ilgili kendini nasıl hissediyorsun?” diye sorun.
6. Çocuğun korkularını pekiştirmeyin.
Çocuklar beden dili ve ses tonu okuma konusunda uzmandır. Sözcükleriniz neyi işaret ederse etsin, onlar satır aralarındaki korku ve endişeyi sezebilirler. Diyelim ki bir köpekle olumsuz bir tecrübesi olan çocuk başka bir sefer bir köpekle karşılaştığında tavırlarınız endişeliyse, ne derseniz diyin o yine de endişelenecektir.
7. Çocuğunuzu kaygısını tolere etmek için cesaretlendirin.
Her kaygı türünün tolere edilmesi ve ilgili durumlarda yapılması gerekenlerin öğrenilmesi zaman ister. Çocuğun çabasını takdir ettiğinizi ona belli edin ve zamanla daha da başa çıkmada daha iyi olacağını hatırlatın.
8. Kaygı süresini kısa tutmaya çalışın.
Bir şeyden korktuğumuzda, en zor zaman korktuğumuz şeyi beklerken geçen zamandır. Ebeveynler bazı durumlarda bu süreyi kısaltabilirler. Mesela doktora gitmekten korkan bir çocuk için doktordan randevu alınmışsa bunu saatler öncesinde paylaşıp kaygı ve tepki süresini uzatmak yerine, paylaşmak için daha uygun bir zaman seçin.
9. Kaygı unsurlarını çocuğunuzla gözden geçirin.
Bazen de çocukla korkularının gerçekleşmesi durumunda ne olacağını konuşmak gerekebilir. Ebeveynden ayrılık kaygısı yaşayan bir çocuk, okul çıkışında ebeveynini görememe, bulamama korkusu yaşayabilir. Olası bir senaryoda ne yapacağını konuşabilirsiniz onunla.
“Annen gelmediğinde ne yaparsın?’
“Öğretmenime söylerim.”
“Öğretmenin ne yapar?”
“Annemi arar ve o gelene kadar benimle bekler.”
Olumsuz senaryolar için bir planı olduğunu bilen çocuklar kendilerini daha az kaygılı hissedeceklerdir.
10. Kaygı yönetiminde çocuğunuza rol model olun.
Çocuk söyleneni değil, gördüğünü yapar. Kaygılı çocuğa yardım edebileceğiniz pek çok yöntem varken, belki de yapabileceğiniz en doğru şey ona rol model olmaktır. Ebeveyninin kaygıyla baş edemediğini ve sürekli bundan şikayet ettiğine şahit olan bir çocuk, ebeveynin kaygıya olan yaklaşımını örnek alacaktır. Tabii ki her şey yolundaymış gibi davranmanız beklenmiyor sizden. Bilakis, kaygı yaratan bir durumun üstesinden nasıl geldiğinizi görmelerinde fayda var.
Sayfa içeriği bilgilendirme amaçlıdır. İlk adım olarak aile hekiminize danışabilirsiniz.
Yazar:
Psikiyatri Uzmanı Dr. Sedat İrgil
Güncellenme Tarihi: 26.02.20024