Denge her şeydir – Kaygı Bozukluğu
Hayatta her şeyin dengelisi makbul zira bizi ayakta tutan, gündelik hayatın içinde verimli ve üretken hareket etmemizi sağlayan en önemli unsurdur denge. O denge şaştı mı, feleği şaşar insanın.
Anoreksiyadan obeziteye, insomniadan nekrolepsiye, depresyondan şizofreniye kadar tümüyle veya kısmen psikiyatri biliminin alanına giren bütün vakaların temelinde de bir “dengesizlik” yatar. Elbette bu bozulmuş denge durumunun her zaman kişilerin iradesinde olmadığının altını çizmek gerek. Beynimizin içi 7 kat gökten 7 kata yere uzanan koskocaman, alengirli bir diyar ve biz ancak onun bize koskocaman bir okyanustan bağışladığı bir damlayı -belki de tek bir su molekülünü- kontrol etmekten -veya ettiğimizi sanmaktan- öteye geçemiyoruz.
Kaygı gerekli mi?
Kaygı, olası bir tehlike veya kaza düşüncesiyle zihnimizde ortaya çıkan stres ve huzursuzluk duygusudur. Bir anne, çocuğu geç saatte dışarıdaysa, söylediği saatte de eve gelmemişse kaygılanabilir. Bir öğrenci gireceği sınav öncesinde, bir sanatçı sahnede sergileyeceği performansı öncesinde, bir hasta dakikalar sonra gireceği ameliyat öncesinde kaygılanabilir. Ya da paslı çiviye basan birisi tetanoz olma kaygısı yaşayabilir. Buraya kadar bir sorun yok. Bilakis, bu irili ufaklı kaygıların yaşamımızdaki motor güçlerdendir. “Makul düzeydeki” kaygılarımız hayatta kalma, koruma, motivasyon gibi güdülerimizi destekler. Paslı çiviye maruz kalan bir kişinin “Ya tetanoz olursam?” kaygısıyla hastaneye gitmesi ve tetanoz iğnesi vurdurması, neslimize kadar aktarılmış olan kaygı duygunun evrimsel süreçte hayati bir görevi olduğunu ortaya koyuyor.
Denge bozulduğunda…
“Şimdi dışarı çıkarsam sokağın başındaki inşaatın önünden geçerken ayağıma paslı çivi batabilir ve tetanoz olabilirim. O yüzden en iyisi evde kalmak.” diye düşünmek ve tetanoz olma fikriyle kalp ritminin hızla yükselmesi, soğuk soğuk ter dökmek, titreme, mide bulantısı, ateş, göz kararması…
İşte bu noktada işler değişiyor. Artık kişi kaygı duygusuna değil, kaygı duygusu kişiye hakim ve bu durumda da kaygı duygusunun yerini ‘kaygı bozukluğu’ alıyor. Sinirlilik, huzursuzluk, korku, konsantre olamama gibi etkiler kişinin zihnini ele geçirirken, diğer yandan da çarpıntı, terleme, titreme, mide bulantısı, ishal, kusma, karın ağrısı, kas gerginliği, yorgunluk ve uyuyamama gibi fiziksel etkiler de adeta kişinin bedenini ele geçiriyor; kişinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğü bozuluyor. İşte bu yüzden de konu, tıp biliminin alanına giriyor direkt olarak.
Kaygı bozukluğu nedir?
Kaygı bozukluğu, kaygı duygusunun aşırı ve sürekli yapıda bir korku duygusuna dönüşerek kişinin işlevselliğini olumsuz yönde etkilemesine veya tamamen yitirmesine neden olan, fiziksel belirtilerin eşliğinde ortaya çıkan psikiyatrik bir hastalıktır. Kişiler, kaygı ve kaygıya bağlı korku, stres gibi duygularını yönetemez, o duyguların kontrolü altına girerler ve gündelik hayatlarında, kişisel aktivitelerinde sorunlar yaşarlar. Yapılması gereken en basit şeyleri bile yapamama noktasına gelip, yaşamlarının kontrolünü tamamen yitirebilirler.
Kaygı bozukluğu, toplumda en sık rastlanan zihinsel bozukluklardan biri. Şöyle ki, yapılan araştırmalara göre çevrenizdeki her 13 kişiden en az birinin kaygı bozukluğu ile mücadele ettiğini söyleyebiliriz. Ancak zihinsel bozuklukların bir grip ya da iç kulak iltihabı gibi zihinsel olmayan hastalıklara göre belirtilerinin çok daha çeşitli olduğunu ve hatta kişilere göre karakterize olduğunu belirtmekte fayda var. İşte bu yüzden kaygı bozukluğunda -diğer tüm zihinsel bozukluklarda olduğu gibi- doğru teşhis çok büyük önem arz ediyor.
Kaygı bozukluğu çeşitleri
Farklı türdeki kaygı bozuklukları farklı belirtiler ve farklı etkiler gösterir çünkü kaygı kaynakları farklıdır. Bir kaygı bozukluğu hastası insanlarla etkileşimde hiçbir sorun yaşamazken, başına bir kaza geleceği korkusuyla evden dışarı adım atamayabilir. Bir başka hasta ise evden dışarı çıktığında hiç sorun yaşamazken, insanlarla iletişim kurarken ecel terleri dökebilir. Bunun sebebi ise, kaygı bozukluğunun kendi içinde farklı çeşitlerinin olmasıdır. İşte 2013 yılında yayınlanan DSM-V’e (*) göre kaygı bozukluğu çeşitleri:
1- Seperasyon (Ayrılma) Anksiyetesi Bozukluğu
Kişi, duygusal olarak bağlı olduğu kişi ve çevreden ayrılacağı veya uzak kalacağı düşüncesiyle çok yoğun kaygı ve korku duygulanımı sergiler. Özellikle çocuklarda görülen bu kaygı bozukluğu “okul fobisi/korkusu” olarak da bilinir. Duygusal çevresinden ilk kez ayrılan çocuklarda kısa süreliğine kaygı ve korku görülmesi normalken, bazı çocuklarda bu duygular süreklilik gösterir ve karın ağrısı, kusma gibi fiziksel belirtilere dönüşebilir.
2- Selektif Mutizm (Seçici Konuşmama)
Yine çocuklarda rastlanan bir kaygı türü… Çoğu vakada duygusal çevresinde rahatça konuşan çocuklar yabancı bir ortamda veya okulda veya belirli kişilerle konuşmayı reddederler. Bu çocukların konuşabilme kabiliyetleri vardır fakat bazı koşullarda korku ve utanma duygusu gibi sebeplerle seçici olarak susmayı tercih ederler.
3- Spesifik Fobi
Çoğumuzun aşina olduğu bir kaygı bozukluğu… Bazı nesne ve durumlara karşı duyulan aşırı ve mantıksız korkudur. Kimisi bir hayvandan aşırı korkar; onun fotoğrafına bile bakmaya tahammül edemez ve birebir canlısıyla karşılaşmış gibi tepki verir. Bazı kişiler ise asansöre binmek, uçağa binmek, araba kullanmak gibi durumsal fobiler söz konusu olduğunda bu aktivitelerin düşüncesine bile dayanamazlar. Palyaço fobisi, peynir fobisi, sarı renk fobisi, göbek deliği fobisi, yağmur fobisi gibi “Fakat nasıl olur?” dedirtecek ilginç çeşitleri vardır.
4- Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)
Sosyal anksiyete bozukluğu, kısaca ‘başkaları fobisi’dir. Eleştirilme, yargılanma, seyredilme, rezil olma gibi korkular yüzünden kişi toplum içinde faaliyette bulunamaz hale gelir. Topluluk önünde konuşmak, yemek-içmek, topluluğun odağında olmak gibi sosyal durumlarından köşe bucak kaçınırlar. Olası bir sosyal etkileşim durumu veya düşüncesinde kalp çarpıntısı, terleme, titreme, ishal gibi fiziksel sorunlar yaşarlar.
5- Panik Atak
Panik atak, ansızın ortaya çıkan yoğun korku ve kaygı duygularının kişinin hem duygusal hem de fiziksel kontrolünü yitirmesine sebep olan kısa süreli nöbetlerdir. Nöbetler esnasında çarpıntı, terleme, nefes kesilmesi gibi fiziksel belirtiler öylesine yoğundur ki, başlangıçta kişi, kalp krizi geçirdiğini düşünebilir. Panik atak, panik bozukluk da dahil olmak üzere çeşitli psikiyatrik bozukluklara veya fiziksel hastalıklara eşlik edebilir.
6- Panik Bozukluğu
Panik atakların iki veya üçten fazla sayıda tecrübe edildiği ve atakların devam ettiği durumlarda panik bozukluğundan bahsedilir. Panik bozukluğunda ataklar tekrar eder, kişinin davranışlarında belirgin değişiklikler görülür ve kişi atak geçireceğine dair mütemadiyen bir korku içersindedir.
7- Agorafobi
Agorafobi durumunda kişi kendini belirli alanlarda güvende hisseder ve onun dışındaki yerlerden, özellikle avm’ler, toplu taşıma araçları, kalabalık caddeler gibi alanlardan kaçınır. Bu ortamlarda panik atak yaşayacağı korkusuyla, olabildiğince dış ortamlardan uzak kalır; kendini güvende hissettiği ortamlardan ayrılmak zorunda kalmak düşüncesinden bile rahatsız olur.
8- Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Çeşitli konular üzerinde -iş, para, sağlık gibi- uygunsuz, aşırı ve kontrol edilemeyen sürekli kaygı durumudur. Sağlıklı kaygı düzeyinde kişiler olabilecek şeylere karşı kaygılarını önlem alma, planlama gibi yapıcı yönde dönüştürürken, yaygın anksiyete bozukluğu hastalarında kaygı, kişinin yaşamına egemen olarak gündelik işlevlerini yerine getirmesine engel olur.
9- Madde-İlaç Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu
Bir ilacın veya uyuşturucu bir maddenin kullanımına veya bırakılması sebebiyle ortaya çıkan yoksunluk durumuna bağlı olarak yaşanan anksiyete bozukluğudur. Bu bozukluk türünde kullanılan madde veya ilacın, kaygı durumu üzerinde doğrudan fizyolojik etkisi olduğu tıbbi kanıtlara dayalıdır.
10- Başka Bir Hastalığa Bağlı Anksiyete Bozukluğu
Bazı durumlarda kişilerin tıbbi durumlarına bağlı olarak da anksiyete bozukluğu ortaya çıkabilir. Bu bozukluklar, hipertiroid, hipotiroid, B12 eksikliği, KOAH veya parkinson gibi -örnekler çoğaltılabilir- tıbbi durumlarda hastalığa eşlik eden anksiyete bozukluklarıdır.
11- Belirtilmiş Diğer Anksiyete Bozuklukları
Bazı vakalarda kişinin belirtileri anksiyete bozukluğunun karakteristik kriterlerini karşılar fakat yukarıda saydığımız belirlenmiş kategorilerden herhangi birine uymaz.
12- Belirtilmemiş Anksiyete Bozuklukları
Bazı vakalarda ise anksiyete bozukluğunun temel kriterlerine dair yeterince veri yoktur ve bu yüzden anksiyete bozukluğunun türüne ilişkin tam bir sınıflandırma yapılamaz.
Peki neden?
Bu kadar detaylı alt sınıflara ayrılmasına rağmen günümüzde halen kaygı bozukluklarının tam olarak sebebi bilinmiyor ne yazık ki. Ancak kesin olan bir şey var ki, diğer zihinsel bozukluklarda olduğu gibi kaygı bozukluğu da bireylerin kişisel zayıflıklarının bir sonucu veya bir karakter zayıflığı veya yanlış/eksik yetiştirilmenin getirisi DEĞİLDİR; dolayısıyla kişilerin kendi başlarına aşabilecekleri bir durum olmanın ötesinde, tedavi gerektiren klinik bir durumdur. Araştırmalar ilerledikçe, bu tarz bozuklukların beyin kimyasalları ve çevresel stresi de içine alan çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıktığı netleşiyor. Umut verici olan şu ki, anksiyete bozuklukları doğru teşhis konulduktan sonra tedavi edilebiliyor ve kişiler yaşamlarının işlevselliğini tekrar kazanabiliyorlar.
(*) DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders – Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) Amerikan Psikiyatri Derneği’nin yayınladığı ve uluslar arası düzeyde kabul gören, ruhsal bozuklukların tanı, semptom ve değer ölçütlerini içeren kılavuz kitabıdır.
Sayfa içeriği bilgilendirme amaçlıdır. İlk adım olarak aile hekiminize danışabilirsiniz.