Psikiyatri karmaşık bir alandır.Kişinin genetiği,yetiştirilişi,beslenmesi,kişiliği hatta hangi mevsimde olduğunuz hastalığı etkiler.Ortaya çıkan hastalıkta kişinin uykusundan, verimine, işinden eşine her alana damgasını vurur.
Bazen durduk yere paranoid atak geçiren bir erkeğin, atağını tetikleyen zayıflama haplarını keşfetmeniz detektiflik çalışması ister. Ama keyiflidir, her hasta bir bulmacadır ve alınan sonuçlar hızlı ve doyurucudur.
Ve her mesleğin sevimsiz tarafları olduğu gibi bizim alanında sevimsiz tarafları vardır.
Önyargı, teknik adıyla “Stigma” denen durum en çok psikiyatri hastasını etkiler. Aslında olay ön yargıdan daha geniştir ve çok yönlüdür. Hacısı, hocası, yaşam koçu, mahallenin açıkgöz teyzesi veya “freudu severim” “çok okudum çok kişisel geliştim” tarzı eğitimli kesimler bayılırlar amatör psikiyatristliğe. Malumunuz “Google doktorluğu” ile iyice artan bu durum, genellikle tedaviyi etkiler.
Hekim olarak sakince dinlemek ve “ne güzelde araştırmışsınız” deyip, kendi gerekçelerinizi ve önerilerinizi uygulamak için zaman istemek genellikle sorunu çözer. En azından hekim için.
Ama hastada durum farklıdır. Tedavi için çaresizdir ve hem hasta hem de biz çokbilmiş bu hasta yakınlarına muhtacızdır. Değişik nedenlerle ve genellikle hasta yakını, hastasını ezer. Üstelik sürekli onunladır, sürekli başındadır. Temel söylemi “topla kendini”dir. Herkes kendinin doktoru olmalı, kendine yardım et, gayret etmiyorsun gibi yardımcı söylemler sürekli tekrarlanır ve bezdirir. İyi niyetli bu söylemin hastada yarattığı tek duygu, eziklik ve suçluluktur.
Zaten depresyonun yarattığı suçluluk ve işe yaramama duygusu; anksiyete bozukluklarının yarattığı kaygı ve yetersizlik hissi iyice artar ve tedaviyi ciddi zorlaştırır.
”Psikiyatride asıl tedavi eğitimdir; ilaçlar alet çantasındaki gerekli malzemedir sadece” cümlesini sık sık kullanırım. Gerçekten ilk görüşmeler aslında hastanın ve ailesinin eğitildiği zorlu bir süreçtir. Bir psikoz ailesinin durumu kavraması, kabullenmesi ve uyumlu davranması genellikle bir yıldan uzun zaman alır.
Ancak en çok şikayet ettiğim eğitimli ailelerdir. Özellikle öğretmen ve doktor yakını olanlar hastalarını ciddi zorlarlar, tedaviyi değiştirirler.
Sanılanın aksine eğitimli insanların çok ciddi ön yargıları ve yanlış mitleri vardır. Köylü psikiyatriye gelmemesini “deli” olmamasına bağlar. Eğitimli babalardan en çok duyduğum cümle ise “Psikiyatrist sana ne yapacak, o parayı bana ver, ben dinleyeyim seni” cümlesidir. Hele titiz ve ayrıntıcı bir aile ise, hastadan çok aileyle uğraştığınız bir karakucak güreşi başlar. İşin zor yanı aileye muhtaç olmanızdır, hastayı getiren ve takip eden onlardır çünkü.
Son dönemde “kişisel gelişim” patlaması ve internetin de etkisiyle yanlış mitler sağlıkçıların dünyasında da yayılıyor. Alkolü bırakmak isteyen adama “iradeni kullan” demek ne kadar anlamlı olabilir. Bunu bir hekim veya eczacı söylediğinde ise danışan kişi için yıkıcı oluyor. Bırakabilse niye gelsin ki yardım istemeye. Ya da net tedavileri olan psikiyatrik tanılarda “ilaçlar uyuşturuyor” veya “ önce hipnoz , terapi vb.deneyelim” gibi söylemler olabiliyor. Hekimler arasında indirgemeci bir determinizm yaygın. Yani ruh ve bedenin ayrı olduğunu düşünen ve sorunları buna göre ayrımlayan mitler günlük pratikte sık ve kolayca dile getirliyor. Başağrısı için, ishal için veya dermatolojik döküntü için “psikolojik” deyip geçilebiliyor veya “somatik ağrı” yakınmasındaki ağrı daha az rahatsızlık veriyor gibi davranılabiliyor. Hala, depresyonu arttıran vitamin eksiklikleri veya hastalıklar ile ilgili tartışabiliyoruz ve şu söylenebiliyor, “nedeni biyolojik yani”. Sanki beyin kimliğimizi ve “mental” işlevleri barındıran ve organik bir şey değil, gizli bir yerlerde bir “ruh” var. Ve ona ilaçla müdahale imkansız.
Artan geleneksel yapı ile birlikte bu yargı ve söylemin mistik bir kalıpla da söylendiği oluyor. “iyileşmemenin nedeni iman zayıflığı” gibi. Özellikle OKB ve depresyon hastalarında kullanılan bu söylemin nasıl bir suçluluk yarattığı tahmin edilebilir.
Oysa artık kendini kanıtlamış bir psikiyatri var. OKB ve depresyonda ameliyatları olan, travma anılarını çok kısa sürelerde halledebilen sadece biyolojik değil terapi ve eğitim olarak oldukça başarılı bir klinik bu. Ve garip olan başarılı olmasına rağmen tıp dışı mitlerin artması. Belki bir koruyucu hekimlik faaliyeti olarak daha çok eğitim yapmalı ve daha çok anlatmalıyız. Bu sadece bizim için değil hastalarımızın konforu ve hızlı iyileşmesi için de gerekli gibi.