ÖZEL HABER – Sosyolog ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Sedat İrgil, korona virüs ile birlikte geçtiğimiz haftasonu getirilen iki günlük sokağa çıkma yasağını ve yasağın açıklanması ile birlikte insanların yaşadığı panik ve ortaya çıkan tabloyu değerlendirdi. İrgil, “Bizim toplumumuzun bana bir şey olmaz düşüncesi var. Bu tehdidi hala çok anlamadıklarını düşünüyorum. Cahil cesareti diyoruz ya böyle bir tarafta olabilir. İnsanlar salgını başlarına gelince anlıyorlar. Salgın soyut bir kavram, daha canını yakmamış, hiçbir yakını kaybetmemiş, başına gelmeyince ne kadar can yaktığını anlayamıyorlar” dedi.
İçişleri Bakanlığının geçtiğimiz haftasonu korona virüs nedeniyle uyguladığı iki günlük sokağa çıkma yasağı sırasında oluşan panik ve ardından ortaya çıkan görüntüler tartışılıyor.
Sosyolog ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Sedat İrgil, sokağa çıkma yasağı kararı ile birlikte yaşananları HABERCİ’ye anlattı. İrgil, “Bu yaşanan paniği iki şeye bağlayabiliriz bir tanesi Türk toplumunun kaderci bir tarafı var. Bizim toplumumuzun ‘Bana bir şey olmaz’ düşüncesi var. Bu tehdidi hala çok anlamadıklarını düşünüyorum. Bunun belki bilgilerinin net olmaması ile ilişkisi olabilir. Hastalık ve salgının önemini hala bir kısım anlayamadı. Özellikle ileri yaş, biraz daha muhafazakar kesim bu hastalığı yok sayma eğiliminde. Biraz önemsemediklerini düşünüyorum. Türk toplumu oldukça kaygılı bir toplum. Son yıllarda kaygı giderek arttı. Sorumlulukları olan insanlar, çocuklarıyla, büyükleriyle, ilaçsız, yiyeceksiz kalacağız paniğine kapılmış olabilirler” dedi.
Panik ve şok yaşanmasında ikinci nedenin toplumun çok uzun süredir kaygı içinde yaşamasına bağlı olduğunu kaydeden Sosyolog ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Sedat İrgil, “Kaygıyı artıran en önemli şeylerden biri belirsizlik. Sadece virüs değil, Türk toplumu son yıllarda Suriye’deki olaylar, göçmenler, ekonomi gibi pek çok sosyal sorunların altında. Bu noktada Türk toplumu zaten gergindi. Bir hastanede bekleyenlere ‘Doktor ameliyata girdi, 2 saat sonra gelin’ derseniz çok büyük bir sorun çıkmıyor. Ama ‘Doktor ameliyata girdi bekleyeceksiniz’ derseniz sorun çıkıyor. Belirsizlik kargaşayı, şiddeti arttıran bir şey. Bir şekilde doğru bilgiyi vermeniz ve bir şekilde o belirliliği sağlamanız gerekiyor. Şubat ortasından bu yana halk pandemi nedeniyle oldukça gergindi. Bu gerginliğin üzerine belirsizlik ve birbiriyle çelişkili haberler, çok kısa süre öncesinde sokağa çıkma yasağı yapılmayacak derken son anda yapılması neden oldu.
Pandemi ile iyi mücadele etmiş, çok başarılı ülkelere bakmak lazım. Ana sorunun toplumların devletlerine olan güveni olduğunu düşünüyorum. Kuralların iyi uyduğu toplumlarda insanlar daha çok devlete güveniyorlar. İnsanların kurallara uyduğu toplumlarda bilgilendirmeler çok net, her gün çok düzenli yapılıyor, kararlar çok daha teknik alınıyor, herkes söylenenle yapılanın tutarlı olduğunu görüyor. İngiltere’de ‘Maça gidin bir sorun yok’ dediler sonra İngiltere Başbakanı ölümden zor kurtuldu. Şimdi İngiliz toplumunun İngiliz hükümetine güvenebileceğini düşüyor musunuz? Bu belirsizlik ve tutarsızlık insanları geriyor” diye konuştu.
Bu kararın önceden açıklanabileceğine dikkat çeken Dr. İrgil şöyle devam etti: “Önceden bilgilendirilir ve fırınlar açık olacak, şu açık olacak, yardımcı olacağız denseydi herhalde insanlar fırınlara koşmazdı. Daha açık, net ve belirli davranılmalı. Pandemi de bu çok önemli. Zaten insanlar çok gergin, insanları geren de yakınlarının zor durumda kalacağı, hastalık bulaşacak diye. Bu sürecin en büyük sıkıntısı sağlık personeline oldu. Neredeyse 1 aydır hastaneden çıkmadan çalışan arkadaşlarımız var. Önümüzdeki 10 gün sonra bu hafta sonunun bedelini çok ağır ödeyeceğiz.
Sokağa çıkma yasağına rağmen çeşitli bahanelerle sokağa çıkıp ceza yiyen insanlar ya bu süreci anlayamıyorlar ya da ‘Bana bir şey olmaz’, ben ap ayrıyım gibi bir tarafımız var. İkinci tarafı da bazı kişilik bozuklarında, kurallara karşı olma son derece sık görülebilir. Yasak varken sokağa çıkıp mangal yapanlarda bu yapıların ön planda olduğunu düşünüyorum. Adam kırmızı ışıkta geçiyor. İçselleştirilmiş ahlak dediğimiz bir şey var. 3-5 yaşına kadar çocukta ahlak kavramı yoktur. Bir malzemeyi direk alabilir, ahlak kavramı yoktur. 3-5 yaşından sonra annem, babam görürse kızar, cezalandırır diyerek, otorite kavramı vardır. 10-11 yaşından sonra soyut kavramlar gelişir, içselleştirilmiş bir ahlak olur. Sizin malzemenizi izinsiz almak yasak olduğu için, ahlaksızca olduğu için yapmayız bunu. Baktığınız zaman Türk toplumu çok içselleştirilmiş bir ahlaka sahip değil. Kırmızı da polis varsa geçmiyor, yoksa geçiyor. Hala insanların içinde küçük bir anne-baba var.
Otorite yoksa biz kuralları çiğneme hakkını kendimizde görebiliyoruz. Bu çok önemli bir sorun, sadece sokağa çıkma ile ilgili değil her konuda böyle. ‘Bir kerden bir şey olmaz’ cumhuriyetiyiz biz. Ne yazık ki yönetimimize de yansımış bu durum. Kuralları en tepeden en alta kadar çok önemseyen bir toplum değiliz. Çok içselleştirmemiş gibi duruyoruz bu ahlakı. Kurallar niye var ? Akıllı insan, kırmızda geçmemesi gerektiğini, bu salgında dışarı çıkmaması gerektiğini bilir. Bu yasak sizin iyiliğiniz ve sağlığınız için konulmuş ve sonucunda ölüm riski de var. Çoğu insan bu içselleştirilmiş ahlakı olmadığı için ya da sosyal sorumluluğunuzun yüksek olması gerekiyor. Toplumun anti sosyal, kural tanımaz tarafı olanlar var.
Bu insanların kendini üstün gördüğünü düşünebiliriz. Bu üstün görmenin, bana bir şey olmaz diyenin küçümseyen tarafı da var. Bu olayı yaşamayan herkeste var. Cahil cesareti diyoruz ya böyle bir tarafta olabilir. İnsanlar salgını başlarına gelince anlıyorlar. Salgın soyut bir kavram, daha canını yakmamış, hiçbir yakını kaybetmemiş, başına gelmeyince ne kadar can yaktığını anlayamıyorlar. Toplumlar bunu eğitimle almıyor. Eğitimle alabilmeniz için toplumun çok küçük yaştan itibaren o kurallara göre yaşaması lazım. Çok küçük yaştan itibaren babasının, dedesinin herkesin o kurala uyduğunu görmesi lazım. Kişisel sorumluluğun farkında olmak ya da olmamak zekayla, eğitimle, yetiştirilmeniz ve kişilik yapınızla alakalı. Bu sizin topluma karşı sorumluluğunuz. Bu bir hadsizlik, kabahat ise ceza kesilmesi lazım. Bu kişilik bozukluğu ise tedavi olması gerekir.” Mahmut ACARÖZ