Bağırsak mikrobiyotası ve Psikiyatri

Bugün artık vücudumuzun bir organı olarak kabul edilmeye başlanan mikrobiyotamız başta bakteriler olmak üzere, virüsler, mantarlar ve birçok ökaryotik mikroorganizmadan oluşur. Bu mikroorganizmaların oluşturduğu genetik havuz mikrobiyom olarak adlandırılır.

Normal doğum yolu ile doğanlar ilk önemli bakteri grubu olan laktobasiller ile annenin doğum kanalında karşılaşırlar. Sonrasında bebeklik döneminde alınmaya başlanan farklı mikroorganizmalar ile vücudumuzun her bir bölgesinin kendine özgü mikrobiyotası gelişir.

Bağırsak mikrobiyomunun, konak insanın sağlığı ve beyni üzerinde birçok etkisinin olduğu gösterilmiştir. Bağırsak mikrobiyotası beyin ve bağırsak arasında karşılıklı bir ilişki oluşturarak insan sağlığı üzerinde temel ve önemli bir rol oynar. Obesite, diyabet gibi metabolik hastalıklar ve şizofreni, otizm, anksiyete, depresyon gibi neuropsikiyatrik bozukluklarla bağırsak mikrobiyotası arasında bağlantı olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar vardır.

PSİKİYATRİK HASTALIKLARDA MİKROBİYOTA

Mikrobiyota ve anksiyete/depresyon arasındaki ilişki daha çok hayvan deneylerinde incelenmiştir. Campylobacter jejuni’nin subklinik dozlarda oral yoldan verildiği farelerde immun cevap olmaksızın anksiyete benzeri davranışa yol açtığı gösterilmiştir. Bazı preklinik çalışmalarda, probiyotik ve prebiyotik tedavisinin kemirgenlerde anksiyete davranışlarını azaltabildiği gösterilmiştir. Ancak klinik popülasyonlarda anksiyete ile mikrobiyomun ilişkisini gösteren çok az çalışma vardır. Güney Afrika’daki bir popülasyonda yapılan küçük bir çalışmada, posttravmatik stres bozukluğu tanısı olanların mikrobiyomunda, travmaya maruz kalanlardan oluşan kontrol grubuna kıyasla özel filum düzey farkları gösterilmiştir. Yapılan başka bir araştırmada Prenatal valproik asit uygulamasıyla otistik davranışlar sergiler hâle getirilmiş farelerde nöroinflamatuvar markırların arttığı saptanmıştır. Fare deneylerinde beslenme tarzı değişikliklerinin bağırsak mikrobiyotası çeşitliliğinde farklılaşmaya yol açarak öğrenme ve hafıza işlevlerini etkilediği gösterilmiştir (Li ve ark. 2009, Kang ve ark. 2014). Bilişsel işlev bozukluklarının doğrudan mı yoksa anksiyeteye neden olarak mı ortaya çıktığı bilinmemektedir. Mikrobiyotanın şizofreni üzerine etkisi sadece bir klinik araştırmada incelenmiştir. Serolojik immun markırların şizofrenler, bipolar hastalar ve kontrol grubu arasında karşılaştırıldığı bu çalışmada sistemik dolaşıma katılan mikrobiyal ürünlerin şizofrenlerde immun dengesizlikler yaptığı saptanmıştır. Obsesif kompulsif bozuklukta (OKB’de) doğrudan mikrobiyomla ilgili bir çalışma bulunmamaktadır, ancak bazı araştırmacılar arada ilişki olabileceğini ileri sürmüştür. Bu hipotez iki gözleme dayanmaktadır. Birincisi, OKB’yi başlatan stres, gebelik, antibiyotik kullanımı gibi risk faktörlerinden birçoğunun aynı zamanda mikrobiyomu da altüst ettiği bilinmektedir. İkinci olarak, kemirgenlerde OKB benzeri davranışların, probiyotik tedavisi ve germsiz ortam gibi tedavilerle değiştirilebileceğine dair preklinik kanıtlar bulunmaktadır.

Bağırsak mikrobiyotası ve bakterilerin insan sağlığı üzerine etkileri önümüzdeki on yıl nörobilimde ilgi odağı olacak gibi görünmektedir. Psikiyatrik bozuklukların tedavisinde mikroorganizmaları “psikomikrobiyotik” adıyla yeni bir ilaç grubu olarak sunan yazarlar da bulunmaktadır (Fond ve ark. 2014). Bağırsak beyin aksı belki de nöropsikiyatrik bozuklukların tam olarak anlaşılmasını ve tedavi edilmesini sağlayacak bir kayıp halkadır.

Sayfa içeriği bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için lütfen hekiminize danışınız.

Kaynak: https://www.pfizeryaninizda.com/news/bagirsak-mikrobiyotasi-ve-psikiyatri-33-major-depresyon-bipolar-bozukluk-ve-anksiyete

http://cappsy.org/archives/vol7/no4/cap_07_04_10.pdf

Yazar:

Psikiyatri Uzmanı Dr. Sedat İrgil

Güncellenme Tarihi: 26.02.20024

Translate »